Menu

Hasbihal 4

       HASBİHAL – 4

 

                                               - İMDAT-

        İmdat; hayata tutunmak için çıkılan yolda yorgunluğu, filizlenmeye çalıştıkça budanmayı, tecrübe ederek dibine kadar çaresizliği , adalet feryadına  tıkanan kulakları, zorda kalan ve çırpınan insanların çaresizliği üzerinden rant sağlamaya çalışanların asık suratlarını, hayatların, ailelerin, hatta insanın içinde beslediği adalet duygusunun nasıl yok edildiğini dillendirme cesareti gösterebilmenin kıpırdanışıdır. Ezilen yığınların duyuramadığı çığlığını, zulüm haline dönüşen kuralların devleşen detaylarında yaşanan ezikliğin acısını dindirmeyeceğini bilerek, “belki “ demektir. Ekonomik hayatta çöreklenmiş, bir kesimin daha fazla kazanmasına, bir kesimin arada kazanmasına vesile olan, ama canı yananları görmezden gelen “tefeci mantığına” isyandır.Belkide, inadına direnen rantçıların çektiği “hukuk kılıcının” açtığı kapanmaz yaranın verdiği acının iniltisidir.Kendisini haklı çıkartmak adına, durduğu yerin “doğru” olduğunu savunmaya çalışanların, karşı kesimin “Sağlam ve dürüst vatandaş kaidesinde” olmadığını dillendirerek ve yasayla kendini güvene alıp, varlığını muhafaza etmeye çalışan bir kesim ile savunmasız, mağdur, çaresiz “vatandaşların” , “en derinden” yaşamak zorunda olduğu, adını koyamadığımız mücadeledir.

        Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak; Anayasal hak ve özgürlüklerin yaşanması hakkının varlığı; güvencesinin “devlet” olduğu bilinciyle, anayasal hükümlerin tüm vatandaşlara şamil olacak şekilde “adalet” le uygulanması beklentisi yadırganmamalıdır.Vatandaş olarak, vatandaşlık haklarını kullanmasına müsaade edilmeyen, imkanları dışında maddi ve manevi baskı altında bunalıma sokulan vatandaşların varlığı ve veremedikleri mücadelenin çaresizliği içinde “sahip” arayan kalabalıklar karşımıza çıkar. Azımsanamayacak kadar çok olan ve bu çaresizlerin sırtından geçinenler  var oldukça bu “imdat çığlığı” bitmeyecektir.

        Tümevarım veya tümden gelim metotlarından hangisi kullanılırsa kullanılsın yadsınamayacak gerçek sorun olarak ortada dururken, teşhis eden veya tedavi etme niyetini taşıyan kimselerin olmaması manidar değilmidir.? Ne devletin kurum yöneticileri, ne sivil toplum kuruluşları, ne de sektör ve oda birlikleri, sukunetlerini bozmamaktadırlar. Herkes durumdan pay çıkararak kap doldurmaya çalışmaktadır. Görev bilinci içerisinde,”titiz” çalışma yöntemiyle kraldan çok kralcı tutum ve davranışıyla kurulan sistemin işletilmesini sağlamaktadırlar. Dünyayı derinden sarsan Covid-19 Pandemi sürecinde bile Cumhurbaşkanlığı Kararnamesini “kendince” yorumlayarak, bir kesimin gelirini düşünerek “adalet” li uygulama yapılmıştır. Herkesin mağdur olduğu bir süreçte gerçek mağdurlara “geber” muamelesiyle daha da perişan edilmiş ve çaresizliğe itilmiştir.

 

        Bu duruma sessiz kalan tüm tarafların aslında bir savunmaları da yoktur. Tercihleri “sükut” olmuş ve duyarsızca seyretmeye devam etmişlerdir. Hiçbir kesim durumu görmemiş ve savunmamıştır. Yaşanan mağduriyete kayıtsız kalmalarını, kendi gelir kaynaklarını kaybetmemek adına “doğru” karar olarak beyan etmişlerdir. Konuya duyarlı olması beklenen sendikalar da başka konulardaki hassasiyetlerini gösterememişlerdir. Bir beyanla sorunu dillendirmeye çalışan da kendi sendikası tarafından bile olayı kişiselleştirme yaftasıyla itham edilmiştir. Bu kadar hassas bir konuda sivil toplum örgütlerinin sessizliğe bürünmesinin bir sebebi olmalıydı. Sükutun ikrar olması mı, ya da korkunun sükutu gerektirmesimiydi.

Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin Adalet Bakanlığı tarafından eski kanunları emsal göstererek adeta “bahane bulma” arayışı ve kararnamedeki “maksadı “ kamufle ederek, uygulamada kafa karıştırarak “istedikleri gibi” yönlendirme çabaları başarıya ulaşmıştır. Burada kullanılan dayanak Anayasaya dayanılarak çıkartılan kanun olup, “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” Hükmü görmemezlikten  gelinmiştir. Pandemi sürecinde tüm dünya durma noktasına gelen ekonomik faaliyetler için tedbir alırken ülkemizde sadece maaş ve ücretinde icra kesintisi bulunan kişiler “inadına” mağdur edilmiştir.

Yürürlükte olan İcra iflas kanunun alacaklıyı koruduğu, koruma kalkanının kanunlaştığı, bunun “adalet” anlayışıyla yapıldığı ancak, borçlunun görmezlikten gelindiği, ezildiği, elinin/ kolunun bağlandığı, zorda olmasını fırsata çevirerek sırtına daha da yük vurulduğu, bununda “adaletsizlik” olduğu unutulmuştur.

Asıl borç üzerine eklenen temerrüt, faiz, gecikme faizi, damga vergisi, harçlar, masraflar, vekalet ücretleri, dava ve tebligat masrafları ve bunun üzerine avukat baskı ve tazyikleri de eklenince insan hangisine yeteceğini şaşırmaktadır. Gelir üzerine konan haciz, diğer varlık üzerindeki bloke ile birleşince nefes bile alınamaz bir durumu yaşayan insanın “yalnızlığını” anlayacak, elinden tutan bir yardımcısı da yoktur. Tüm ödeme imkan ve kabiliyeti elinden alınan kişinin üzerindeki asıl borcu ve sair yüklenen artı borçları nasıl ödeyeceği konusunda düşünen ne bir kişi ve ne bir kurum bulunmamaktadır. Kara listeye alınması ve tüm kredi imkanlarının elinden alınması da ayrı bir “vaka” dır. Varlığını sürdürebilme çabalarının bir şekilde kesintiye uğradığında insan, psikolojik olarak yıpranmıştır. Rayında giden işleri bozulmuş ve düzeni değişmiştir. Sağlıklı düşünemez ve sağlıklı karar veremez hale gelmiştir. İcra süreçlerinin insanlar üzerindeki oluşturduğu olumsuz etki serbest hareket etme kabiliyetini de kısıtlamaktadır.

Borcun ödenmesi esas olmakla, imkansızlık durumlarında beklenen anlayış, alacaklının göstereceği anlayıştan daha kıymetli değildir. İmkan ve zaman verilmesi toparlanma ve ödeme azmini artıracaktır. Sesini kesmişken borçlunun daha fazla söylemek, olmayan parasını daha çok istemek adil olmayan davranış ve baskıdan başka bir şey değildir. Rezzak olan Allahtır. Alacaklıya veren de, borçluya verecek olan da O’ dur.

 

Borçlu olan kişinin çiftçi, memur, işçi veya sabit geliri bulunmayan olması fark etmemektedir. Çekilen çile aynıdır.Borç ve alacak eşleştirmesinde bakiyenin sıfırlanması esas olduğu gerçeği, tarafların duruş ve tavırlarını şekillendirmelidir.Süreçte yaşanan olumsuzlukların “anlayışla” karşılanması, ortak noktada buluşarak sorunun çözülmesi varken “canın çıksın” söylemine dönüşmesi, “canımı mı alacaksın” karşılığını doğuracaktır. Güçlü olan kazanacak ve bu kazanım fayda vermeyecektir.

Burada sorgulanması gereken aslında kişilere indirgenmeden sistemin ta kendisidir. Adaletle muamele, toplumsal refah ve huzurun teminidir. Zulümle abad olunamayacağı gerçeğinin dillendirilmesi ve bu gerçeğin yaşama yansıtılması elzemdir.

Dürüst vatandaş vurgusu yapılırken; uygulanan ekonomik sistemin dürüst kalmaya çalışanları da, daha fazla kazanma adına nasıl girdabına aldığını örnekleriyle görmekteyiz. Kapitalizm bütünüyle uygulanmakta olup, zengin daha zengin, fakir daha fakir olmaktadır. Yürürlükteki ekonomi sistemin de;  küresel piyasalarda zaman zaman yaşanan finansal krizlerde ayakta kalma adına uygulanan politikalarla, bankacılık sektöründeki yenilikler, bankaların “en çok kar” açıklamalarını sağlamaktadır.Bankaların daha fazla karı demek, tabandan tavana doğru azalan sömürü dozunun toplamıdır. Sabit gelirlinin gelirinin, açıklanan yoksulluk ve açlık sınırları altında kalması bile sorumluları tedbir almaya yöneltmemiştir. İştahı kabaran rant çevreleri daha da azimle ve “bir umut ışığı” tekliflerle piyasaya açılmaktadırlar. Böylesi bir girdabın içine sürüklenen sabit ve dar gelirli kişilerin “sağlam” ve “dürüst” kalmasını beklemek ve bunuda bir savunma aracı olarak kullanmak mantıklı bir hareket değildir.

Uygulamada yaşanan sorunların ortadan kaldırılmasında sivil toplum örgütlerinin, sendikaların tavırları önemlidir. Manidar olan ise sessiz kalınmasıdır. Sessizlik korkudan mıdır.?

Demokratik ve hukuk devletinde, anayasanın “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” Hükmünün işletilmesi gerekmektedir.

 

 

                                                                                   Saffet KARAKOL

                                                                                     LİYAKAT SEN

                                                                                   Tokat İl Temsilcisi

 



Bu sayfa 2271 kez ziyaret edilmiştir.